Thanks to a colleague, I saw & read Kevin Anderson’s (Tyndall Centre) recently published commentary (Duality in Climate Science) on Nature Geoscience.

Screen Shot 2015-10-20 at 09.52.17

While I strongly recommend you to read it before COP21, I think it is timely to share my review (in Turkish) of some key articles on geo-engineering (aka climate engineering). I find this valuable to discuss in advance of the climate summit as CSS or other techniques have been advertised as effective options for GHG mitigation. Well, science says no, we can’t escape from the fact that we must do radical emission cuts although this seems “politically disturbing”. Please read more in Turkish:

İklim mühendisliği: “Acil durumda basınız” düğmesi mi, “sosyo-teknolojik bir esaret” mi?

Arif Cem Gündoğan

Paris’te Aralık ayında gerçekleştirilecek kritik iklim değişikliği zirvesi öncesinde iklim değişikliği ile mücadele için elimizdeki seçenekler masaya yatırılıyor. Yelpaze geniş. Bazı öneriler insana bilim kurgu filmlerini hatırlatıyor. Örnek mi? Mesela güneşten gelen enerjinin bir kısmını geri yansıtmak için stratosfere aerosol enjeksiyonu yapma fikri… Bu gibi seçenekler genelde iklim mühendisliği terimi ile özetlenmekte. İklim mühendisliği çözümleri hakkında farklı yargılar mevcut. Kimi kesimler insan kaynaklı iklim değişikliğine en hızlı çözüm üretme yolunun iklim mühendisliği çözümlerini kullanmadan geçtiğini ifade ederken, diğerleri bu çözümlerin pratikte uygulanmasının imkansız olduğunu ve dahi sonuçlarının hiç beklenmedik yeni sorunlara yol açabileceğini savunmakta. Gelin bu konuda son yıllarda yapılan bazı değerlendirme makalelerine odaklanıp konu üzerinde kafa yoralım, zira önümüzdeki günlerde benzer tartışmaları sık sık duyacağız, belki de içinde yer alacağız.

İklim mühendisliği (kimi zaman gezegen mühendisliği terimi de kullanılmakta) insan kaynaklı iklim değişikliği ile mücadele amacı ile bilinçli ve geniş ölçekte çevreye müdahale (veya çevrenin manipüle) edilmesi anlamı taşımakta (Royal Society, 2009). Keith’e (2000) göre ise bu tanım niteliğinde olmanın yanı sıra, iklim mühendisliği bağlamına giren çözüm önerilerinin kıtasal veya küresel etkileri olması gerekmekte. Özellikle son on yılda sıkça duyduğumuz bu terim pek çok potansiyel metodu kapsıyor. Bunlardan en çok vurgulananları grafikte görmek mümkün (Grafik 1).

Grafik 1. İklim mühendisliği çözümlerinden bazıları (Kaynak: Tyndall Centre, 2015)

iklim_muhendisligi_grafik

14 kurum tarafından oluşan bir konsorsiyum tarafından Avrupa Birliği çapında yapılan bir araştırmaya (EUTRACE) göre iklim mühendisliği çözümlerine iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltması noktasında ümit bağlamamamız gerekiyor (Tyndall Centre, 2015). Araştırmacılar bu çözüm önerilerinin yapılması gereken net sera gazı salım azaltımlarına asla bir alternatif olamayacağının altını çiziyorlar. Tyndall İklim Değişikliği Araştırma Merkezi’nden Naomi Vaughan’ın sözüne bu noktada dikkat kesilelim: “Henüz herhangi bir iklim mühendisliği çözüm önerisinin uygulanabilirliği ve etkisi konusunda bir delile sahip değiliz”. İklim mühendisliği önerilerinin masaya yatırıldığı EUTRACE (Avrupa İklim Mühendisliği Değerlendirmesi) raporu, önerilerin yalnızca ekonomik ve teknolojik uygulanabilirliğine değil, çevresel ve sosyal etkilerine dair önemli noktaları tartışmaya açıyor. Edinburgh üniversitesi Profesörü Stuart Haszeldine uzmanı olduğu karbon tutma ve depolama (CSS) teknolojileri hakkında temkinli konuşanlardan: “Yüksek maliyetleri kimin ödeyeceği belli değil, olumsuz etkileri olabilir ve bu daha çok yoksul ülkeleri vurabilir. Öyleyse bu seçeneğin uygulanmasına kimin ve nasıl karar vereceği önemli sorulardır”. EUTRACE raporunda iklim mühendisliği uygulamalarının geri döndürülemez olumsuz sonuçlara yol açma ihtimalleri de çekinceler arasında yer alıyor.

İklim mühendisliği çözümlerinin iklim değişikliği ile mücadele mi yoksa iklim değişikliğine uyum yöntemleri mi olduğu hakkında da tartışmalar mevcut. Boucher ve diğerleri (2014) iklim değişikliği ile mücadele ve uyum konusunda atılacak adımların kategorizasyonunun muğlaklığına dikkat çekerek iklim mühendisliği çözüm önerilerini bunlardan ayrı olarak kendi başlına bir kategori olarak ele almak taraftarı. Bu kategorilerdeki çözüm önerilerinin teknolojik olgunluk, ekonomik olarak uygunluk, etki, ölçeklenme, uygulama için gereken zaman, beklenmedik etkiler, iklim sistemi ile etkileşim gibi açılardan ele almanın yanı sıra kuşaklararası ve bölgeler arası doğabilecek etik sonuçlar, politik ve yönetişimsel sorunlar gibi açılardan da değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyorlar.

Peki iklim mühendisliğinin sunduğu çözüm önerilerine “acil durumda basabileceğimiz bir düğme” olarak bakabilir miyiz? Bu noktada Markusson ve diğerleri (2014) bir perspektif sunabilir. İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin yol açtığı olumsuz sonuçlara acilen çözümlerin üretilmesi gerektiği bir zamanda Markusson ve diğerleri iklim mühendisliğinin bu “acil durumun” yarattığı algıdan beslendiğini düşünüyor. İklim mühendisliği çözüm önerilerine dair içi boş varsayımların “kriz” söylemi içine yerleştiğine ve geniş çapta dolaşıma girdiğine dikkat çeken araştırmacılar, bu tehlikeli durumdan sakınmanın zorluğu ve bu “acil durum” dilinin iklim mühendisliğini çekici kıldığı noktalarında bizi uyarıyor. Bilimsel anlamda temelsiz varsayımların ve “acil durumda düğmeye basınız” şeklindeki çerçevenin iklim değişikliği ile gerçek anlamda bir mücadele vermeyi zorlaştırabileceğine dikkat çekiliyor.

İklim mühendisliği kapsamındaki çözüm önerilerine dair çekinceler bunlarla sınırlı değil. Bu teknoloji odaklı çözüm önerilerinin toplumları “karbon esaretine” daha da bağladığı iddia ediliyor (Cairns, 2014). Bir başka deyişle, iklim mühendisliği çözüm önerilerinin uygulanması durumunda, hâlihazırdaki karbon odaklı sosyo-ekonomik uygulamaların devamlılığı garanti altına alınmış olacağı gibi alternatif politikaların gündeme getirilmesi bile güçlenmiş oluyor. Olağanın devamlılığı (Business-as-usual) insan kaynaklı iklim değişikliği probleminin temelindeki sorunun kendisi olduğu için, iklim mühendisliği çözümleri bu anlamda ne denli bir değişiklik getirebilir sorusu bu noktada akla gelmekte…

Belter ve Seidel (2013), iklim mühendisliği hakkında yayımlanmış makaleler hakkında yaptıkları bibliyometrik araştırmada 1984-2011 yılları arasında yayımlanmış 750 makalenin neredeyse yarısının 2008 yılı sonrasında yayımlanmış olduğunu saptamış. İklim mühendisliğinin gündemde son yıllarda sıkça yer almasının bir sebebi de bilim dünyasındaki bu trendden anlaşılabilir. Belter ve Seidel makalelerin ezici çoğunluğunun Kuzey yarımküredeki araştırmacılar tarafından, İngilizce dilinde kaleme alındığını belirterek aslında baskın bakış açısının nasıl şekillendiğine dair ipuçları da sunmakta. 2008 sonrası iklim mühendisliği hakkında araştırma sayısının neden bu kadar arttığı noktasında yorum yapmak için daha fazla kalitatif araştırma yapılması önemli. Ancak akıllara olası sebepler ile ilgili olarak 2009’daki başarısızlıkla sonuçlanan iklim zirvesi ve takibindeki 2012 sonrası yeni iklim rejimi tartışmaları geliyor ister istemez.

İklim mühendisliği çözüm önerilerini değerlendiren 25 farklı araştırmayı kritik bir perspektifle inceleyen Bellamy ve diğerlerinin (2012) bulguları enteresan. İklim mühendisliğinin çoğu zaman iklim değişikliği ile mücadelede önemli diğer seçeneklerden izole bir biçimde ele alındığı sonucuna varan araştırmacılar, iklim mühendisliği çözüm önerilerinin arasından bir seçim yapmak durumundaymışız gibi bir algı yaratılmasına ister istemez katkıda bulunulduğuna dikkat çekiyor. Markusson’un çalışmasından da hatırlayacağınız “acil durumda basınız” algısı* Bellamy ve diğerlerinin çalışmasından rahatlıkla okunabilir (Tablo 1).

Tablo 1. İklim mühendisliği hakkındaki farklı bağlam çerçevelerinin Bellamy ve diğerlerinin (2012) incelediği 25 makaledeki kullanım sıklıkları.

Screen Shot 2015-10-20 at 09.59.10

Ayrıca, konuya sadece teknik ve uzmanlık perspektifinden** yaklaşan değerlendirme makaleleri iklim mühendisliği önerilerinin altında yatan varsayımlara, motivasyonlara, değer yargılarına dair bir tartışma yapmayı es geçiyor (Tablo 2). Bu durum ise iklim değişikliği problemine çözüm noktasında bazı seçeneklerin daha başından yok sayılarak, yönetişim aktörlerine sorumluluktan tabiri caizse “kaytarmak” için zemin hazırlayabiliyor.

Tablo 2. Bellamy ve diğerlerinin (2012) incelediği 25 makaledeki iklim mühendisliği ile ilgili değerlendirme yöntemleri ve kullanım sıklıkları

Screen Shot 2015-10-20 at 10.00.07

Linner ve Wibec (2015) işe yakın zamandaki bir makalelerinde iklim mühendisliği ile ilgili çoğu bilimsel makalede çözüm önerilerinin yararlarından bahsetmek yerine, yaratabilecekleri potansiyel tehditlere odaklanıldığını söylemekte. İklim mühendisliğinin ya “acil durumda basılacak bir düğme” ya da “sosyo-teknolojik esaret” olarak sunulduğunu ve bu kutuplaşmanın resmin bütünlüklü görülmesini engellediğini düşünüyorlar.

Önümüzdeki günlerde sıkça duyacağımız iklim mühendisliği çözüm önerilerine dair son zamanlarda yayımlanmış kritik makaleleri özetledikten sonra aklıma şu soru düşüyor: “İnsan kaynaklı iklim değişikliği sorununu depolitize edip yalnızca teknolojik bir soruna indirgemek, sorunun kaynağını oluşturan politik tercihlere dayalı köklere inmemizi engellemiyor mu?”.

Kaynaklar:

1. Bellamy, R., Chilvers, J., Vaughan, N. E., & Lenton, T. M. (2012). A review of climate geo-engineering appraisals. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change, 3(6), 597-615.

2. Belter, C. W., & Seidel, D. J. (2013). A bibliometric analysis of climate engineering research. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change, 4(5), 417-427.

3. Boucher, O., Forster, P. M., Gruber, N., Ha‐Duong, M., Lawrence, M. G., Lenton, T. M., & Vaughan, N. E. (2014). Rethinking climate-engineering categorızation in the context of climate change mitigation and adaptation. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change, 5(1), 23-35.

4. Cairns, R. C. (2014). Climate geo-engineering: Issues of path‐dependence and socio‐technical lock‐in. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change, 5(5), 649-661.

5. Keith D. (2000) Geo-engineering the climate: history and prospect. Annual Review Environmental Resources, 25: 245 – 284.

6. Linnér, B. O., & Wibeck, V. (2015). Dual high‐stake emerging technologies: a review of the climate engineering research literature. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change, 6(2), 255-268.

7. Markusson, N., Ginn, F., Singh Ghaleigh, N., & Scott, V. (2014). ‘İn case of emergency press here’: framing geo-engineering as a response to dangerous climate change. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change, 5(2), 281-290.

8. The Royal Society. (2009). Geo-engineering the Climate: Science, Governance and Uncertainty. London: The Royal Society; 2009.

9. Tyndall Centre. (2015). Geo-engineering not an option for near-term climate policy. http://www.tyndall.aç.uk/communication/news-archive/2015/geo-engineering-not-option-near-term-climate-policy (Erişim tarihi: 20 Ağustos 2015)